Tekne Komşulukları Üzerine



İstanbul’da yaşamaya başladıktan sonra küçükte olsa, sandalda olsa hep teknem oldu. Zaten İnebolu’da balıkçı teknelerimiz hep vardı taaki bir yıl öncesine kadar. İşte bu İstanbul’da ben hep barınaklarda yaşadım zaten teknelerim de ben de  barınaklara uygunduk gibi gelmiştir hep bana.  Geçmişten gelen varlıklı görünümlü yada lüks tekneler ve sahipleriyle iletişimi hep çok sonradan kurabilirim böyle bir takıntımda yok ama çekinirim işte.  İşte bu yüzdendir en önce barınakların garibanları, kendi halinde olanları ve sessiz sakinleri benim hemencecik dostum olur ya da ben mi onların dostu olurum bilemedim.

Uzun lafın kısası Mimarsinan Barınağa gittim, barınak belediye marinası olmuş bende tam üstüne gitmişim. Nasip işte çokta güzel bir yer vermişler bana. Biraz ayakaltı, girişte ama marinalarda yok o rahatlıkta bir yer. Bir hevesle kayıkta kalıyoruz , gidip geliyoruz.  Kimse beni tanımıyor, ben kimseyi tanımıyorum değişik bir durum işte. Gelenlerin bir kısmı ahşap sıra dışı bir yelkenliyi görünce  beni kurt denizci sanıyor, kimisi bu bir şey den anlamaz zannediyor falan. Bir şekilde hoş geldin deniyor.
Tüm bu esnada iki tekne yanımda tekne de yaşayan bir abimiz var. Tekneyi kollayıp gözetiyor, 11 metre bir ahşap motoryat, bu sayede de içinde yaşıyor.Gündüzleri kayık boyama işleriyle uğraşıyor. Kışın el arabasıyla balık satıyor.Akşamları da full içiyor hemde ne bulursa. Ama acayip kibar ,kültürlü ve saygılı birisi. Nitekim bir gün silikon tabancamın pistonu sıyrıldı, kendisinden silikon tabancası istemeye gittim. O güne kadar selamlaşıyorduk ama tanışmıyorduk. Silikon tabancasını vermek ne kelime, giydi terliklerini atladı kıyıya , nereye kullanacaksın sen ellerini batırma ben çekerim diye geldi kayığa . Bende çocuklarımla beraberdim, işi birlikte hallettik sonra oturduk havuzlukta çay çorba falan sohbet muhabbet gece yarısı oldu. Sonra oradaki benim en yakın dostum oldu zaten bildiğim kadarıyla orada hiç dostu da yoktu. Biz çoğu zaman ailecek geldiğimiz için mesafeli dururdu ama biz onu yabancı görmeyince yakınlık gösterirdi,yemeğimizi paylaşırdık, o balık pişirir paylaşırdı falan güzel günlerdi. Oradaki ayakçılar kendisinden çekinirlerdi, beni nerede görse bir lira versene diyen tipleri falan benden uzak tutardı. Akşam ben seyirden döndüğümde hiç ihtiyaç hissetmediğimi bilse bile hemen yan tekneye çıkar beni karşılardı. Dönmemişsem güvenliğe beni arattırırdı dönecekmiyim selamettemiyim diye.
Neyse bir gün ufak bir scoter aldı. Arkasına sepet yapıp balık almaya satmaya gidecekmiş. Benim eski motorcu olduğumu biliyor benden kullanım konusunda destek istedi. Başına bir şey gelecek diye korka korka bir iki tecrübe ettik. Neyse benim eski kask elbiselerle falan donattık bunu. Keyiflice gidip gelmeye başladı.

Bir akşam yanındaki koca bir motoryat makine dairesinden yanmaya başlıyor. Bu yangını fark ediyor iskeledeki ilk yangın söndürücüyü kapıp söndürmeye çalışıyor . Söndüremeyince önce benim kayığın sonra kendi kayığının halatlarını kesip salıyor. Bunu başka görenler ve güvenlikçiler anlatmıştı. Bu yangın olayından sonra kendine bir telefon aldı ve bana uzattı şuraya kendini kaydet bana da aramasını öğret diye. Neyse ilk kayıt bendim, sonradan öğrendim toplamda beş kayıt olmuş zaten telefonunda. İki sene komşuluk yaptık soy ismini öğrenmemiştim. Bir gün kalp krizi geçirmiş hastane stend falan derken tekrar toparlamıştı. Artık daha az içiyordu.
Aradan günler geçti karlı bir kış akşamı geç saatte bir telefon aldım.Arayan kişi Beylikdüzü’nden  bir hastaneden arıyor ………. nın yakınımısınız diye soruyor. Tabi soy ismini bilmediğim için tanımıyorum diyorum. Hayırdır kimdir bu  ……….. , ne iş yaparmış diyorum.İçime bir kurt düşüyor. Büyükçekmece’de balıkçıymış deyince arayan kişi uyandım  konuyu. Hayırdır noldu tanıyorum dedim. Akabinde Rahmetli olduğunu öğrendim , hiçbir yakınına ulaşamayınca , telefondaki ilk numara benimkiymiş , cenazesini teslim için arıyorlarmış.

Çok üzüldüm ertesi gün Cenaze merasimi  toplam beş kişiyiz.Telefonda kayıtlı olan beş kişi.Benim dışımdaki diğer dört kişi çok yakın arkadaşları ve dostlarıymış Büyükçekmece ‘ye inerken göl tarafında bir mezarlık vardır hemencecik içinde de küçük bir cami. Neyse oradan İmamla birlikte altı kişi kaldırdık cenazeyi ve göle nazır mezarlığa defnettik.

Sonra öğrendim nasıl vefat ettiğini. Yine kalp krizi geçirmiş bir hastaneye kaldırılmış, ameliyata alınacakken hastaneden kaçmış. Minibüs beklerken fenalaşmış ve yeniden hastaneye kaldırılırken vefat etmiş.

Asıl en son öğrendiğim şey beni çok şaşırttı resmen şok oldum . Bir gün kendisinin gerçekte İstanbul’un en köklü ve zengin aillerinden birinin varisi olduğunu , bu ailenin gıda da Türkiye’nin en önemli markalarından birinin sahibi olduğunu öğrendim. Zaten kibarlığından ve kültüründen farklı biri olduğu belliydi ama soramıyorsunuz ki böyle konuları. Ben önceden gemicilik falan yapmıştır bu yüzden bu birikim vardır diye düşünmüştüm hep. Meğersem adam yirmi yıl kadar önce aileye küsmüş ve terk etmiş gemilere falan gitmişmiş. Aileden bir tek halasıyla görüşürmüş ve tüm vekaletini de ona vermişmiş.Yani her şeyi tepmiş, bırakmış bu hayatı seçmiş.

Rahmet Olsun Kendisine.
İletiyi düzenle

Yorumlar