Avrupa'dan Tekne Getirmek ,Nasip'in Montenegro - İstanbul Seyri

 


Bu başlığı özellikle bu şekilde açtım. Bu konuyu merak edenlere , oralardan tekne almak isteyenlere belki küçük bir bilgi kaynağı olur. aslında konunu içeriği Sevgili Kemal Tesbihci'nin teknesi Nasip'in alınışı ve Türkiye'ye getirilişidir. Bu konunun içinde aslında Sadece Mustafa Abi, Kemal Abi ve ben yokum. Yeri geldikçe bahsedeceğim çok dostumuz var. Başlayalım bakalım yazmaya, herkeste elinden geldikçe katkıda bulunursa çok da açıklayıcı bir seyir rehberi olur kanaatindeyim.

Şimdi efendim Kemal abim epeydir tekne arar durur, tüm ilanlara bakar takip eder. Aslında bizlerle çok seyir yaptığı için uzun yol teknelerine bakıp duruyordu. Nitekim geçen Mart ayında çok beğendiğimiz 86 model bir Najad almıştık, Tüm işlemleri bitmişti neredeyse , artık seyir çantamı hazırlamaya başlamıştım ki. Saçma sapan bir bahaneyle tekneyi bize satamayacağını söyledi tekne sahibi. Kemal abinin parasını iade ettiler, sonradan öğrendik ki tekneyi 8000 euro daha pahalıya başkasına satmışlar. Ardından bir ikinci teknede de kapora aşamasında benzeri bir durum olunca . Bu tekne için artık Kemal abinin eşi olursa bunun  adı Nasip olsun demiş. Ve Nasip'in hikayesi başlamış.

Alım satım prosedürlerini ben pek bilmem işin o kısmında Melih, Kemal , Burak üçlüsü vardı. Tabiki Enes'in prosedürlerdeki desteği. Teknenin kaporası verildikten sonra Sevgili Burak ve Kemal tekneyi görmeye ve teste gittiler. Burak teknenin tespitlerini ve testlerini yaptı ve tekneyi getirecek olan bizlere bir liste halinde hazırladı sağolsun.
Benim bir seyir valizim var, Kemal abinin her tekne alışında salona çıkar ve üzerinde bir liste olur, içine doldurmaya başlarım kendi ekipmanlarımı. Her transfer yada uzun yoldan önce hazırlarım. Her seferinde ev ahalisi kafa bulurdu benle  siz yine gidemezsiniz diye ama bu sefer Nasip için gittik.
Nasip'ten tekne tanıtımlarında belki Kamal Abi bahseder ama ben kısaca bahsedeyim. Tekne ilk sahibinden daha 700 saatte  2009 model bir Hanse 320 dir. Sahibi Herzegnovi kasabasında deniz kenarında otel işleten bir beymiş. Tekne senede 4 ay otelin önündeki iskelelerinde ve tonozda durmuş geri kalan zamanlarda otelin bahçesinde karada. Geçtiğimiz yıl teknenin sahibi vefat edince kızı ve damadı satmaya karar vermişler. Eh işte bu güzel teknede Kemal Tesbihci'nin Nasip'iymiş.

Burak ile Kemal gittiklerinde tekneyi teslim alıp Herzegnovi Şehrindeki Porto Novi Marinaya bağlayıp döndüler. Biz seyir planını hazırlamaya başladık. Tekneyi almaya gitmek için epeyce düşündük katılmak isteyen dostlarımız oldu. Fakat gerek süre uzunluğu gerekse yol uzunluğu katılacakların işini zorlaştırdı.

Başladık seyir planı yapmaya, hemen hava durumuna baktık, Akın Reis'ten uzun vadeli tahmin istedim . Sağolsun benden seyir planını istedi ve ona göre bakıp hava durumu hazırlığı yaptı. Akın Reisin verdiği tarihe göre 18 Ekimde Montenegro'dan çıkarsak rüzgar 4 gün boyunca arkamızdan esecek, Matabanı dönerken Batı ve egeyi tırmanırken de Lodos olacaktı. Bu uzun vadeli tahmin tam tuttu. Sadece 25 inde beklediğimiz sert poyraz ve fırtına bir gün öne geldi ve 24 ünde Midilli'ye kadar indi. Bir yolculuk hava durumu açısından bu kadar güzel planlanabilirdi.
Neyse efendim biz 18 inde yola çıkabilmek için bir kaç gün önce yola çıkmalıydık. Thy bu ülkede başkent Podgoridsa'ya uçuyor, ama Karadağ'ın kendi havayolu hafta da 2 gün Tivat'a uçuyor. Dolayısı ile biz 14 ü perşembe uçacağız Mustafa Abi de 17 si pazar gelecek ve plan dahilinde 18 inde yola çıkacağız. Bizi 14 ünde Sevgili Mücahit Havalimanına bıraktı ve selametledi. Karadağ Türkiye'ye vize uygulamıyor fakat biz giderken tek yön bilet aldığımız için  gidemezsiniz dediler. Neyse havalimanı biraz karıştı, diyoruz tekneyle döneceğiz neyse Allah'tan benimde Kemal abinin de profesyonel ehliyetlerimiz var burda işe yaradılar. Fakat bu seferde gemiye katılım belgesi talep ettiler. Neyse güç bela tekne evraklarımızı falan ibraz ederek olayı çözdük. Aslında hemen bir dönüş rezervasyonu yapsak iş çözülüyor ama biz doğruyu söylemek istiyoruz. Anlayın yahu uçakla dönmeyeceğiz. Neyse uçuşa izin verdiler. Zaten rötar var. Bizde karşı tarafta da aynı sorunu yaşarız falan diye birer dönüş rezervasyonu yaptık. Daha macera başlamamış ki. Bir anda bizim uçak fırtınadan dolayı Tivat'a uçamıyor ve başkent uçuşu oluyor mu? Dakika bir gol bir. Biz Tivattan araba kiralamıştık her türlü hazırlığımızı yapmıştık. Hepsi alt üst oldu. Çünkü biz Başkente iniyoruz. Oradan Tivat 3 saat sürüyor. Tivattaki hava limanı saat 8 de kapanıyor falan bir sürü terslik. Neyse efendim  biz uçtuk Başkent Podgoridza'ya. Oradan otovbüsle Tivat'a geçtik. Tivat'tan taksiyle Herzegnovi'ye ve marinaya. Gece yarısı tekneye adımımızı attık. Biraz toparlandık , kendimize geldik, dışarıda fırtına kıyamet kopuyor. Yapacak bir şey yok bu yorgunluğun üzerine vurduk kafayı yattık. Ertesi gün ve sonraki iki gün boyunca tamirat tadilat kumanya ve hazırlık süreci. Son gün Skipper gelecek tekne neta olmalı, yola hazır olmalı.

 

 

Yapılacak o kadar çok şey varmış ki, neresinden başlasak bilemedik. Hemen bir plan yaptık ve yapılacakları bir liste haline dönüştürdük. Önce marina ofise gittik ve geldiğimizi haber verdik. Bu portonovi marinayı D-marin işletiyor, harika çalışanları var bize çok yardımcı oldular. Marinada ki benzin istasyonunu da bir Türk firması işletiyor. Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın orada çalışan genç kardeşimiz Cüneyt size demleme çay ikram ediyor.Bu ara bilgilendirmeden sonra başlayalım iş akışımıza.

Öncelikle marina dan çıkıp kordon boyunda bir market bulduk. Bu bizim mahalle arası zincir marketler gibi bir küçük market. Çok çok acil ihtiyaçlarımızı buradan aldık. Sonrasında Marina ofisine gidip tüp değişimi , araç kiralama gibi ihtiyaçlarımızı nasıl giderebileceğimizi sorduk. Güzel bir şey oldu, Marina ofisinden teslim alıp yine aynı yerden teslim edebileceğimiz bir araç kiralama firması buldular. Bir saate kadar arabamız geldi. Kaptık oradan bir Dacia. Tivattan kiraladığımız arabayı da iptal edip ödediğimiz parayı da yaktık. Fiyatını merak edenler için araç kiralama bedeli günlük  15- 20 € arasında değişiyor.Sonrasında alışveriş listemizi alıp düştük yollara. Üç gün boyunca Tivat senin Herzegnovi benim gidip geldi. Aslında aradığpımız bir çok şey çok yakınımızda varmış ama yabancı yer olunca bir çok şeyi bulmak o kadar zor ki. Örneğin 30 litrelik adetlerce bidonu nereden bulabilirsiniz.  Bu bidonu İstanbul’da aradığınızı düşünün. Ya İstoça gideceksiniz yada uzak semtlerin mahalle nalburlarına . Eminönünde bile bulabilmek için dünyayı dolaşabilirsiniz. E bunu Montenegro da aradığınızı düşünün. Normal yakıt bidonlarının 20 likleri var ama dünya para tanesi 20-28 euro arasında. Ama biz araya araya bulduk. Bizim buradaki yapı marketlerinin bir benzerini bulduk, adı sanırım Ovni olması lazım. Orada bidonları 9 euroya bulduk, 30 litrelik bidonlar hemde . Hepsinia aldık zaten 8 tane vardı. Sonra ahşap fırça sapı, kova, tencere, tava, tabak,bıçak ,pil,yangın söndürücü,hortum hortum başlıkları gibi bir sürü ekipmanı oradan tedarik ettik.

Sonrasında ülkedeki tüm marin malzeme satan yerleri dolaştık. Motor yağı ,şanzıman yağı, wd 40 , contact cleaner gibi bir sürü eksikleri tamamladık. Bu mağazaları artık her gün ziyaret edecektik. Çünkü tekneyi donatmaya başlayınca sürekli bir eksik çıkıyordu. Her gün gelip o varmı bu varmı diye arayış içinde oluyorduk.Neredeyse sıfırdan tekne donatıyorduk birde uzun yola hazırlama cabası. O daha başka bir şey. Bu teknenin alındığı günden bu güne kadar yaptığı yolu biz ona bir hafta da yaptıracaktık.  Zaten Hırvattan ve diğer yerlerden gelen teknelerde ömürlerindeki en uzun yolculuğu bu transferlerinde yapıyorlar. Biz biraz daha hazırlıklı olmalıydık. Çünkü biz bu tekneyi satmaya almadık Kemal Abi uzunca bir süre kullanacak. Bu nedenle oda hiçbir masraftan kaçınmadı. Ne lazım dediysem onu tamamlamaya çalıştı.

Led ampüller, iskotalar, bağlantı kablosu başlıkları gibi şeylerin bir çoğunu gelirken yanımızda getirmiştik. Bu ülkelerde mesai saatleri çok kısa.çok ehlikeyifler neredeyse bir çok yer saat 16:00 gibi kapanıyor.Sabahta geç açılıyorlar bu nedenle tedarik işi çok zor. Birde bu ülkede Pazar günü hiçbir yer açık değil. Sadece restaurant ve cafeler. Diğer her yer kapalı.

 Birde Herzegnovi’den Tivat’a gitmek için her seferinde feribota biniliyor. Feribot dediğime bakmayın arabalı vapurun küçüğü gibi bir şey. Dolasıya kalkıyor, yolu çok kısaltıyor, bu sayede tüm iç denizin çevresini dolaşmanıza gerek kalmıyor.  Araç başı 4,5 euro, içindeki yolcuya para alınmıyor.

Günlerinde kısalmaya başladığı dönem sabahtan alışveriş peşinde koşuyor, sonrasında  teknede çalışma yapıyorduk. Üç tam gün ve gece bu şekilde devam etti. Ama her gün yeni bir şeyi tamamlamanın verdiği haz her şeyte değiyordu.

Hele bir tüp doldurma hadisemiz varki evlere şenlik. Tüp bildiğiniz marin tüp ve contası bir şekilde düşmüş. Bi o şehirde ve ülkede conta bulamadık. Kemal abi ihtiyari imkanlarla conta kesti ve yaptı . Bir iki denemeden sonra bizi Türkiye’ye kadar getirecek bir conta alıştırdı. Bu işlem yaklaşık 3 saat sürdü. Bu arada dışarıda fırtına olanca hızıyla devam ediyor. Bir dursa direğe çıkacağız ama son güne kadar da durmadı. Bu ülkede tüp değişimi yok. Boş tüpü götürüyorsunuz benzinlik gibi bir yerde dolduruyorlar. Oradaki amca bize ertesi günü sabah 10:00 a randevu verdi gelin dolduralım diye. Gelin dolduralım dediği yer Tivat şehrinin öbür ucu . Bizim bulunduğumuz yerden trafik yoksa  feribot dahil yaklaşık 45 dakika. Bu arada şehirde hiç trafik ışığı yok, bu çok güzel bir şey.

Biz 14 Ekim Perşembe akşamı gitmiştik, tabi oraya gece yarısından sonra varınca önümüzde tam gün olarak bir tek 15 i Cuma kalıyor. 16 sı cumartesi yarım gün Pazar ise her yer kapalı. Dolayısı ile tüm eksikleri tam tespit edip  pazara bir şey bırakmamamız lazım. Teknenin en büyük sorunu otopilottu. Burak  geldiğinde otopilot arızasını tespit etmiş ve onarılması için önerilerde bulunmuştu. Nitekim teknenin eski sahipleri  transfer öncesi sorunu hallettirmişlerdi.  Gider gitmez bizde hemen test ettik derin bir oh çektik sorunsuz çalışıyordu.Bu arada bu tekne gördüğüm en güzel otopilot sistemine sahip. Hollanda malı bir cihaz ve ben şimdiye kadar bu kadar mantıklı ve sade bir sistem görmedim. Buradan giderken yanmardan tedarik edilen tüm yedekleri yanımızda götürmüştük. Yine rüzgar gülü, radar reflektörü, bosa kancası, iskota ve mandar halatları yedekleri,  kilitler karabinalar, balon düzeneği için makaralar, teknenin direk dibinde kötü durumda olan makaraların yenileri, geçeceğimiz ülkelerin bayrakları  gibi bir sürü hazırlık.

Neyse efendim Cuma bir sürü alışveriş yaptık, arabayla kaç sefer ettik hatırlamıyorum. Kişi başı günlük 2 litre suyu pontona dizince bizim bile gözümüz korktu. Bir o kadar meşrubat ve sodalar, boş bidonlar, zücaciye alışverişi, motor yağları vs.vs. ponton dolup taşıyor.

Bu sırada rüzgar biraz hafifledi. Gece olmasına rağmen hemen yelkenleri donattık. Camadanları donattık. Türkiye’den getirdiğimiz iskota , mandar ve furling halatlarını değiştirdik. Defalarca yelkenleri açtık topladık. Sorun olacaksa burada olsun. Klasik ana yelken açtık , rüzgar altında camadan vurmayı denedik. Defalarca yaptık. Aynılarını Mustafa Abi  gelince bir daha yaptık. Gemilerin röle talimi gibi oldu. Bu Hanse teknelerini yelken sistemi harika. Bence çok kullanışlı.

Malum bu teknelerde cenova yok kendinden tramolalı bir flok var. Ama adam gibi ana yelkeni var. Kocaman bir şey. Güzel olan tarafı ise klasik bir ana yelkende direk dibine gitmeden camadan vurulabiliyor. Hanse bunu basit bir makara düzeneği ile çözmüş. Aslında bilinen bir şey ama fabrikasyon çözüm olması çok güzel. Çünkü makaraların yerleri yönlendirilişleri hiç çapariz vermiyor. Bu esnada desteği olan bumbada düşmüyor, zaten balançina da çok boş olmayınca  tek kişi camadan vurmak o kadar kolay ki. Ayrıca kendinden tramolalı flok sayesinde tramola teleşesi de yok. Motorla yol alır gibi gidiyorsunuz. Düzeneği tam tespit ettik, bazılarını keşfettik ve halatlarını değiştirdik ve akabinde isimlendirdik. Netice de bilmediğimiz tekne ve üç farklı kişi vardiyalı yolculuk yapacaktık. Yine teknenin asimetrik çoraplı bir balonu var. Onu set ettik, türkiyeden götürdüğümüz makaraları balon düzeneği için donattık.

Giderken yanımızda götürdüğümüz malzemelerden bir kısmı şu şekilde;

Bu araba malzemeyle kumanya ve malzeme ile kaç kere doldu boşaldı bimiyorum. Bizi dünya kadar uğraştıran tüp te resimde işaretli halde görünüyor.

Uzun yola tekne hazırlamak gerçekten zor iş. Uzun yıllar kullandığınız bir tekne olsa işler çok kolay. Ama hiç tanımadığınız bir tekneyi hazırlamak  bu gerçekten zor iş. Neyin nerede olduğunu önce keşfetmelisiniz sonra çözüm onarım ve hazırlık. Sıralama böyle. Artık fırtına etkisini azalttı. Marina da daha rahat çalışıyoruz. Bu arada marina çok güzel , bazı Avrupa’lılar teknelerini buraya bağlamışlar ve marinanın hemen yanında bulunan marinanın razidanslarından ev kiralamışlar. Burada kalıyorlar. Bizimle çok ilgilenen bir Danimarkalı vardı gelip geçerken merhabalaşıyor konuşuyorduk. O bu şekilde yapmıştı. Biz marinayı çok beğendik imkanları fena değildi ve bize oldukça yardımcı oldular. Daha önce yazmıştım bu Porto Novi Marinayı da Doğuş grubu işletiyor. Yeni marina olduğu için her yer her şey şıkır şıkır.

Biz ise bir yandan çalışmaya devam ediyoruz. Benim Samatya’dan bitişik tekne komşum doğan amcamın bir lafı var. “Direğine çıkamadığın tekneyi almayacaksın” der kendisi. Kendisi 80 yaş üstünde eski bir hukukcu, hala 25 yıl önce sıfır aldığı Yeltes yelkenlisiyle ara sıra denize çıkar. Kendisinin bu şekilde iddialı sözleri vardır, ben de ondan duydukça hafızamın kenarına yazarım. Gelelim konumuzla alakasına. Biz buradan giderken sevgili Serkan Güvenen’in  trakasını yanımıza almıştık. Benim traka oldukça ağır ve valizde yer kaplıyor. Sağolsun Serkan bize trakasını gönderdi. Çevremizdekilerde en hafif ve kullanışlı traka ondaymış. Neyse efendim ben direğe çıkmaya hazırlandım yukarıda yapacak çok iş var. Bir yandan da hafa 12-15 arası esiyor. Bu arada Kemal Abi ben direğe daha önce kimseyi çekmedim dediği anda, tarakayı kendisine uzattım. O da ikiletmedi, hemen giyindi. Mantığını ve planlamasını yaptık. Aslında bir çoğunuzun sürekli yaptığı şeyler ama bir kere de bizim uygulamamızı anlatayım. Bir kere öncesinde biz tüm mandarları değişmiştik. Bu yüzden tüm halatlarımız sıfır. Bu direğe tırmanırken ana askı makarası olarak mutlaka direk tepesinden aşıran makarayı kullanmalıyız. Bu teknelerde genelde ana yelken mandarı oluyor. Balon mandarı gibi makarası askılı olan şeyleri yedeklemek için kullanmak daha doğru. Elbette bu kitabi bir bilgimidir bilmem amam benim güvenlik uygulamam bu şekilde . ayrıca trakayı da hiçbir zaman karabinayla falan takmamak lazım. Yapanları zaman zaman görüyorum ama bunun için izbarço bence en doğru çözüm. Trakayı ana yelken mandarına asınca , balon mandarını da ayrı bir harnes yada kuşakla tırmanıcı kişiye takıyorum trakadan bağımsız olarak. Direğe adamı ana yelken mandarı ile basıyor, yedeğim olan balon mandarının sadece boşunu alıyorum. Kendi teknemde basamak olduğu için sadece ana yelken mandarı ve harnes kullanıyorum. Çalışacağım yere çıkınca kendimi harnesle sabitliyorum. Yukarıya çıkan kişiye mutlaka vargel olabilen bedenine bir çanta bağlayacağımız gam yapmayan bir ince donatmalıyız. Uzun çalışmalarda mutlaka malzeme gönderme işi oluyor. Kendi uygulamamız bu şekilde. Nitekim Kemal Abimide bu şekilde teknesinin direğinin tepesine çektim. Yukarıda rüzgar epeyce fazla direği bıraktığında rüzgar onu direkten uzaklaştırıyor. O derece yani. Ama defalarca bu işi yapmış gibi profesyonelce , rüzgar oku montajı, demir feneri ampul değişimi, rüzgar ölçer temizliği, radar reflektörü montajı gibi bir sürü iş yaptı. Hele o radar reflektörü sonradan ne kadar çok işimize yarayacaktı, tahmin edemezsiniz. Tanımadığımız tekne olunca piyanolara da geçici isimler yapıştırdık.




Artık yapılacak işler o kadar azalıyor ki bir şeylerin daha tamamlandığını görmek çok keyif veriyor. Bu sırada işe o kadar çok dalmışız ki Mustafa abi geldi onu havalimanında unuttuk. Saat ileriydi geriydi derken Mustafa Abi arıyor ben havalimanındayım nereye geleyim diye. Apar topar atladık arabaya  hemen feribot meribot derken Tivat Havalimanında Mustafa Abim Banka oturmuş bizi bekliyor.

                Mustafa Abi ile buluşunca kısa bir hasret giderdik. Sonra Herzegnovide ki pizzacıya gittik.Bu pizzacının menüsünü görünce morsalimiz bozuluyor. TL kazanıp euro harcamak insana  ne kadar zor geliyor. Hemen insan memleketin durumunu gözü önüne getirip üzülüyor. Kaldı ki Montenegro Avrupa ortalamasında %30 kadar daha ucuz.

Sonrasında hep birlikte tekne ye geçtik, yapılacak işler var. Makine bakımı sırada onu geceye bırakmıştık. Ayrıca teknenin isimlerini yapıştırmak için Mustafa Abiyi bekledik. Tekneye isim verme işi onun , teknelerimizi kulağına  ismini o fısıldayacak ki kademi bol olsun. Sonra isimleri gündüz gözü sabah yapıştırırız diye düşündük başladık Mustafa abiye tekneyi anlatmaya. O geldikten sonrada birkaç talim yaptık yelken aç yelken kapat, camadan vur falan filan. Balon düzeneğini donatmıştık ama Mustafa abi ayı bacağı için bir de preventer düzeneği yapmamızı istedi. Her iki bordaya da  birer makarayla istemsiz kavança önleyici bu düzeneği yaptık. İlk 48 saat boyunca da hep kullandık. Sonra başladık makine bakımına kayış değişimi vs. derken  biz aslında bu saildrive makineleri pek bilmiyoruz. Benimde Mustafa abinin de hiç sd makinesi olmadı. Orasına bak burasına bak derken saat sabaha yakın oldu. Bu arada inventör montajı, takip cihazı montajı gibi de bir sürü ufak tefek işler de yaptık. Heyecanımız biraz arttı eh artık yarın yolculuk başlıyor.









17 ekim pazar gecesi çok geç saatlere kadar makine bakımı yaptık. Normal zamanda çok kolay sökülen bazı şeyler böyle zamanlarda bir ters gitmeye başlıyor akla zarar. İki tane kayışı söküp takmak bile dünya kadar zaman aldı. Gerisini siz düşünün. Neyse geç bir satte yattık, o yorgunlukla nasıl uyuduğumuzu bile bilmiyoruz.Akşamları burası epeyce serin oluyor, güya iklimi İzmir’e benziyor demişlerdi ama ben İstanbul’dan daha serin buldum . Sabah erken saatte kalktık , harika bir kahvaltı sonrası iş başı. Sona kalan birkaç parça var, arabayı teslim edicez ,yakıt alıcaz, marinayı kapatıcaz falan bir sürü bu gün yapmamız gereken iş var. Niyetimiz olabildiğince erken çıkabilmek. Çünkü  18 saat toleranslı bir hava aralığını baz alıyoruz. Bu arada teknenin isimlerini minik bir seremoni ile yapıştırdık. Bayrakları yeniledik. Sancak gurcatamızda Montenegro, Kıçta Amerikan bayrağı. Ayrıca sırasıyla Arnavutluk, İtalya Yunanistan bayrakları da toka edilmek üzere sıralanmış vaziyette. En sona da Dünyanın en güzel en anlamlı bayrağı bizim bayrağımız var. Bu bayrakçılar niye bayraklara düzgün kasa yapmazlar ki. Oturdum hepsini sırasıyla bir fitile diktim, karantina bayrağı dahil hesini hazırladım. Ayrıca gurcatalarda nezaket bayrağı için donam yoktu., bu arada onları da yaptık.

Artık vakit yaklaşıyor, günlerdir yaptığımız bütün bu hazırlıkların sonuna yaklaştık.  Küçük eksikler için Mustafa Abi ile biz şehir merkezine gittik. Kemal abi’de çıkış işlemleri ile uğraşıyor. Sonrasında arabayı teslim ettik, Marina ayrılma işlemi tamam. Kemal abi öğle paydosuna girmeden Gümrük çıkışını yapmaya koşturuyor. Bizde Mustafa abi ile yakıt iskelesine yaklaştık. Buradaki dostumuz Cüneyt bizim için çay demledi. İnce belli bardakta Türkiye ‘den getirdiği çaylardan. Daha önce bahsetmiştim , yakıt istasyonunu Türkiye’den Asmira Firması  işletiyor.  Bu arada bir bilgi burada vergisiz  yakıt almak mümkün, fakat vergisiz  yakıt alabilmek için acente desteği gerekiyor. Buna rağmen karlı ama yelkenliler için çok cazip değil. Motoryat veya büyük tekneler için çok karlı olabilir tonlarca yakıt alıyorlar çünkü. Bir de bizim yakıt tankımız 110 litre, sekiz tane de 30 litrelik bidonumuz var. Bidona mazot almak falanda vergisiz mazot almak için uygun şeyler değil. Bu yüzden hiç aklımızdan bile geçirmedik. Burada mazotun litresi 2,30 euro. Yunan’da bu rakam 2,80 euro civarında seyrediyor.Biz yakıt dolumu yaparken Kemal abi de çıkış işlemlerini yapmış bir şekilde yetişti. Çıkışta acente kullanmadık gayette her şey rahat oldu. Geldi çattı planladığımız gün ve saatler.



                Evet 18 Ekim 2021 Portonovi Marina yakıt iskelesi, saat 14:00 palamarları çözüyoruz. Bu sırada teknenin rahmetli sahibinin oğlu , kardeşi , kızı  damadı falan bir sürat teknesiyle bizi selametlemeye gelmişler. Yakıt iskelesinde küçük vedalaşma merasimi , sonrasında Mustafa abi dümene , ben ve Kemal abi çıma başına, Vira Bismillah diyoruz.

                Bu modern teknelerde manevra ile ilgili bir problem yok. Hatta bu tekne  saildrive pervanesi etrafında 360 derece dönebiliyor. Omurga salma tekne kullanan ben ve Mustafa Abi için ilginç bir durum. Hadi ben öncesinde  bir küçük bir Hunter kullandığım için bir nebze tahmin ediyordum ama çok uzun süredir omurga salma tekne kullanan Mustafa Abi için daha şaşırtıcı oldu. Ne güzel bir şey tekne ileri gittiği şekilde geri de gidebiliyor, dümeni çevirince dönüyor falan. Harika bir şey. Ama Mustafa abi manevralarını Baba Tunca’yı kullanır edasıyla yapıyor, yavaş, hesaplı ve sessizce.

                Marinadan ayrıldıktan sonra iç denizi açık denize bağlayan kanala doğru yol verdik. Bu sırada teknenin eski sahipleri bir sürat teknesiyle bize eşlik ediyorlar. Duygulu anlar, etrafımızda dönüyorlar video çekiyorlar. Neredeyse  çıkış boğazına kadar bizimle geldiler ve sonra etrafımızda bir tur daha atıp onlarda vedalaştılar. Teknesinin dümeninde Kemal Tesbihçi var, Mustafa abi içeri hazırlık yapmaya ve giyinmeye gitti bense güverteyi neta ediyorum , açık deniz hazırlığı diyelim. Adriyatiğe adım atar atmaz  kafamı bir kaldırdım, şöyle sağıma soluma bir baktım. Evet epeydir süren yorucu hazırlık süreci bitmiş açık denize çıkmıştık. Cenovaya tutundum şöyle bir etrafa baktım , hafiften yüzüme rüzgar vurdu. Kafada kabak olunca rüzgarı tam hissettim. Zaten bu karayeli kokusundan tanırım.  Ama burada arasında balıkta kokuyor demek ki balığın bol olduğu yerler. Şimdi balık kokarmıymış diyeceksiniz . Evet balık kokar , eğer benim gibi geleneksel balıkçılıktan yetişen biriyseniz bunu hissedersiniz. Bu şu şekilde olur; Palamut, torik ve benzeri orta su balıkları kendi canavarlarından kaçarken kusarlar, daha hızlı yüzebilmek için yedikleri yem balıkları çıkarırlar. Bu yarı sindirilmiş balık iğrenç kokar. Bunu çoğu kişi deniz kokusuyla karıştırır. Neyse konumuzla pek alakası olmasa da böyle bir koku aldım. Hava tahminimiz ve planımız tam tuttu. En azından Adriyatik için, eğer devamında da aksilik olmazsa 26 sı gibi İstanbul’dayız. Sonra sırasıyla üstümüzü giyindik  ve rotamıza girip ana yelkeni bastık. Rotamız dosdoğru Arnavutluğu Korfu adasıyla ayıran kanalın ortası olacak. Bu rota bizi Arnavutluğa yakın düşürecek ama çok açık deniz seyri yapmak istemiyoruz. Tekneyi tanımıyoruz çünkü. Ama profesyonel bir transfer yapsaydım bu havada Direk ortadan Mora Yarımadasına rota tutardım. Ama biz kendi teknemiz sayılacak bir tekneyi getiriyoruz ve eksiklerini biliyoruz. Birde beni rahatsız eden bir durum vardı başlarda hiç kimseyle paylaşmadım ama Montenegro da bu sorunu çözemedim. Teknede servis botumuz yoktu, can salımızda yoktu. Montenegro da çok aradık uygun bir şey bulamadık. Sadece bu seyir için bile alacaktık ama olmadı. Bu beni hep tedirgin etmiştir. Seyrin sonlarına kadar kimseye söylemedim ama  kendimce planımı yapmıştım. Plan neydi diyecekseniz zor bir durumda, Tekne de  sekiz tane yassı bidon , beş tane usturmaça vardı ve bunların üstüne koyulabilecek 3 tane kapı ve bir tane pasarella vardı.Bunlar için çaktırmadan el inceleri hazırladım bildiğim köşelere monte ettim . Zaten acil durum çantamız hep hazırdı. Bunu şunun için düşündüm, öncelikle kendimi rahatlatmak için sonrasında bu tip gece gündüz süren seyirlerde  yarı yüzer cisimlere çarpmak riski hep vardır ve bu tekneler çok yeni teknoloji falan olsalar da bu tip durumlarda ben karpuz gibi çatlayacaklarına inanıyorum. Bir çoğunuz yok canım olurmu öyle şey diyeceksiniz. Bence olur, olmama sebebi denk gelinmeyişindendir. Bartın selinden sonra kocaman market buzdolapları yüzerek ta İnebolu’ya gelmişlerdi ve yüzüyorlardı. Bunun illa gece olacağı yok. Bir çok kişi gündüz yaptığı açık deniz seyirlerinde de tekneyi oto pilota alıp serpinti körüğünün arkasında oturarak seyir yapıyor. Arada bir kafayı çıkartmakla 7 mil giden tekne de yarı yüzer bir cismi nereden görecek. Neyse konumuzla çok alakası yok ama daldık başka konulara. Ama ben bu tip uzun seyir yapacaklara en azından çanta tipi can sallarını şiddetle tavsiye ederim. Mutlaka alsınlar. Bu anlamda Montenegro yetersiz bir ülke yada biz satılan yerleri sağlıklı bulamadık. Bulduğumuz botlar bu teknenin güvertesine bile alınamayacak büyüklükteydi.

 Neyse efendim bu keyifsiz tedirginlik veren konudan sonra gelelim seyre; seyir süratimiz fena, bu tekne çok hızlı, kopuk uçurtma gibi. Ana yelken full ve ana yelkene bir kavança önleyici düzenek yaptık. Flok önde kendinden tramolalı ve her dalga inişinde kontra değiştiriyor ama güzel çalışıyor. Fakat teknenin bu kadar hızlı olması bir sorunu beraberinde getiriyor. Dalgalar sancak kıç omuzluktan geliyor, rüzgar iğnecikten. Tekene dalgaya bindiğinde hızı sekizlere çıkıp bir aykırılıyor neredeyse dalgaya yan dönecek, sonra otopilot müdahalesi ile ters kontra  ve tekne düzelmeye çalışıyor. Sonra aynısı tekrarlıyor. Tekne sizi çok yoruyor, kendisini de yoruyor. Manuel dümen tutsanız da durum aynı. Böyle bir aykırılama yok. Bu aykırılama terimini daha önce farklı konularda açıklamıştım. Neyse efendim iğnecik yerine rüzgarı geniş apaz alalım diyoruz rotayı çizmenin topuğuna çeviriyoruz. Bu sefer yandan gelen dalga bizi çok yoruyor. Demek ki bu iş böyle diyor ve rotamıza dönüyoruz.

Kurmuş olduğumuz preventer sistemi çok işe yarıyor. Bu düzeneği Mustafa Abi çok fazla kullanıyor. Mantığı şöyle ; Bumbadan aldığınız bir halatı , bumbanın yatık olduğu taraftan teknenin baş yada belindeki koç boynuzundan geçirerek kıça vince getiriyoruz. Ama bunu bağlamamak lazım, ve başında durmak lazım olası terslikte bir hareketle laçka edilecek şekilde olmalı. Bizim teknelerimizde bağlasakta bir sorun olmuyor çünkü bizim tekneler konforlu pupa gitmek üzere tasarlanmışlar ve aykırılamıyorlar, çünkü karpuz kıç tekneler. Ama bu modern geniş ayna  kıçlı teknelerde bağlamamak lazım, olası terslikte boşlayabilmek lazım. Kaldı ki bu Hanseler rakiplerine göre daha balık şeklindeler, diğerleri tamamen ütü gibi. Hızlı olmanın getirdiği avantajın olumsuz yanı da bu. Bu deniz yapısında bana göre 45 feet üstü tekneler biraz daha konforlu olabilir. Ama o boy profinin altı modern teknelerin hiç birinin konforlu olacağına sanmıyorum. Bence üstündeki insanlar dayanıklı.

Bu şekilde tabiri caizse gerçekten uçurtma gibi gidiyoruz. Planladığımızın 1 mil üstünde seyir süratimiz var ve bu yolu neredeyse bir gün kısaltacak. Bu arada Mustafa Abi katil rapalayı suya atmış ve teknesinden getirdiği çıkrığı kurmuştu. Rapalaya katil diyoruz çünkü sudan hiç boş çıkmadı . Neyse ben ne tuttunuz falan diyerek kamışın başına gittim , bir yoklayayım dedim. Bir anda çıkrıktan garip sesler gelmeye başladı . Vıjjjjjjjj diye boşalıyor. Freni epeyce boşmuş, durdurmaya çalışıyoruz tam bu sırada rapalayı yutan vatandaşı gördük. Sudan belki yarım metre yükseldi , kocaman bir şey sanırım boyu bir metreye yakındı, ne balığı olduğunu sormayın bilmem buraların yabancısıyım. Bu sırada çıkrıktaki misina tamamen boşaldı ve sonlandırıcısından koptu gitti. Bizim vatandaş sudan bir daha yükseldi , çırpındı ve düştü. Biz Kemal Abiyle arkasından baka kaldık, belki Mustafa abi dışarıda olsaydı alırdı bu balığı. Tabiki çıkrıktan falan anlamayan ben beceremedik bu işi. İnebolu’da çıkrık vardı da biz mi öğrenmedik. Neyse zaten tutsaydık güverteye de alamazdık, ne kanca var ne bişey. Ancak suya atlayıp recep ivedik gibi boğazını sıkmak lazım. Bunları yazarken Suat Zeybek  Abinin adam büyüklüğünde balıkları dinlenceye kuyruğundan  vinçle astığı görüntüler geldi aklıma. Neyse bizim balık kaçtı ve katil rapalayı da aldı gitti. Mustafa Abi olta çantasını kucakladı çıktı havuzluğa başladı yeni takım donatmaya. Bu sırada Montenegro’nun en güney sınırında bulunan Bar şehrinin açıklarına doğru gidiyoruz. Sonrasında Arnavutluk sularına gireceğiz. Bu Arnavutluk suları için Başta Enes olmak üzere herkes 12 mil açık geç diyor ama biz risk alıyor yer yer 4 mile kadar yakın düştüğümüz oluyor. Akşam oluyor bir taraftan, güneş güzel batıyor , yarında aynı hava var ama akşamları sertliyor. Ay akşamdan doğuyor ay dolunaya 2 gün var. Planladığımız şekilde gece yolculuklarımız neredeyse tamamı dolunayda olacak . Bir taraftan güneş battı diğer taraftan ay doğdu. Gece tertibi aldık , elfenerleri kafa lambaları tabletler v.s. hepsi önce den belirlenen gece yerlerine. Bu arada çalkantıdan akşam yemeği hazırlayamadık. Bir çorba ve ekmek arası bir şeyler ile geçiştirdik. Zaten Kemal Abiyi deniz biraz bozdu. Onu baş kabine yatırdık. Benimde ayarım bozuldu, içeride çok durursam sıkıntı, dışarıda bir sorun yok. Bu yüzden benide deniz tutar endişesiyle ilk akşam yemek falan yapamadım. Allah’tan Mustafa Abi sağlam. Hava serinledi ve bizim hızımız hala çok iyi , seyir konforu yok ama hız süper.

Yorumlar